Değerli milletvekillerim, Saadet Partisi grup önerisi üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum. Grup önerisinde üniversitelerin, akademisyenlerin bilim hürriyetinden yoksun oldukları ve AK PARTİ hükûmetleri döneminde bu sorunun daha da derinleştiği iddiası üzerine bir net vurgu görüyoruz. Oysa Türkiye'nin 90'lı yılların karanlık ortamından, darbe ortamından çıktığı henüz 2003 başında açıklanan 58'inci AK PARTİ Parti Programı'nın bizatihi kendisinde, hükûmet programının bizatihi kendisinde, 2007'de yayınlanan Türkiye'nin Yükseköğretim Strateji Dokümanı'nda, yine 2014 ve 2018 arasını kapsayan Onuncu Kalkınma Planı'nda aslında yükseköğretim politikasına ilişkin AK PARTİ'nin temel perspektifini net bir şekilde görüyorduk. Hesap verebilirlik temelinde özerklik, performans odaklılık, ihtisaslaşma ve çeşitlilik ilkeleri çerçevesinde kalite eksenli bir yükseköğretim politikası ve bu hâlâ aynı zeminde devam ediyor.
OECD standartları ve evrensel normlar temelinde akademik özgürlüğün üç temel boyutu var. Bir tanesi araştırma yapmak ve bunların sonuçlarını özgürce yayınlayabilmek. İkincisi, üniversitede ders verirken neyi, nasıl anlatacağına özgürce karar verebilmek. Üçüncüsü, araştırma ve düşüncelerinden dolayı kurumsal sansüre ve baskıya maruz kalmamak. Objektif bakıldığında -ama objektif- AK PARTİ hükûmetleri döneminin tamamında Anadolu'daki üniversitelere, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük üniversitelerin tamamına, kamu üniversitelerinin ve vakıf üniversitelerin tamamına bakıldığında akademik hürriyete ilişkin bu üç temel perspektifin de pekâlâ net bir şekilde sağlandığını ve hiçbirinin ihlal edilmediğini görmekteyiz. Öyle ki siyasi bakımdan hükûmete en muhalif olan fikirler, araştırmalar ya da tezler dahi konuşulan, rahatça yayılan ve üzerine istişare edilebilen, sosyolojik olarak çok farklı kesimlerden akademisyenlerin ve bilim insanlarının üniversitelerde istihdamından fikir ve araştırma hürriyeti koşullarının sağlandığı bir üniversite, bir akademi dünyasından bahsediyoruz. Bugün Türkiye'de hangi üniversiteye giderseniz gidin, Ankara'da ODTÜ'ye, Hacettepeye, Bilkente, Gaziye ya da İstanbul'da Marmaraya, İstanbula veya Koça, Sabancıya bu söylediklerimin, bu üç temel normun da sağlandığını pekâlâ her birimiz görüyoruz. Daha geçen gün Koç Üniversitesinin mezuniyet töreninde de buna dair çok farklı konuşmaların -ne anlama geldiğini ayrı tutuyorum ama- pekâlâ özgürce serdedilebildiğini görüyoruz. Dolayısıyla akademisyenlerin, çalışanların, öğrencilerin ve bir bütün olarak yükseköğretim sisteminin süreç içerisinde oluşmuş olan çeşitli mağduriyetlerini gidermek ve bu konuda ortak çalışmak; bu başka bir şey ama buradan genellemeci bir yaklaşım çıkarmak ve buradan Türkiye'nin bütün bir yükseköğretim camiasının sistematik bir baskı altında olduğunu iddia etmek bambaşka şeyler. İkinci söylediğimiz, Türkiye'deki realitelere, gerçeklere, hakikatlere uymadığı gibi, adil bir yaklaşım da değil. Bakın, 2003-2022 döneminde Türkiye'de az önceki konuşmacımızın çok talihsiz şekilde söylediği ve siyaset bilimi kavramlarının hiçbir tanesinde yer bulmayan "despotizm" "seçimli sultanlık" gibi hiç siyaset bilimi literatürüne de sığmayan, Türkiye gerçeğine de uymayan, kaldı ki temel demokratik normlara da bizatihi büsbütün karşı çıkan, temelinden yıkan şeyleri reddettiğimizi ama beraberinde Türkiye'deki bilimsel ortamın 2021-2023 yılları arasında sadece Web of Science bilimsel yayın sayısının 3,83 kat arttığını, bu esnada niteliksel olarak da niceliksel olarak da kalite kurulları ve akreditasyon çalışmaları üzerinden de Yükseköğretim Kurulu bünyesinde nasıl çalışmalar yapıldığını akademisyen arkadaşlarımız, bu işin içinde olanlar pekâlâ biliyorlar fakat burada kasıtlı, sistematik bir yanlış propaganda ve yönlendirme var diyorum, teşekkür ediyorum.ifadelerini kullandı.
MALATYA TARAFSIZ HABER (Malik Dinç)
|